İnsanların hayal gücü ne kadar zayıf aslında. Mesela bir muavin şoför olmak ister, ya da bir çoban kendi sürüsü olsun ister. Eğer derseniz ki onlar cahil insanlar, öyleyse okumuş bir mühendisi ele alalım. Iş bulmak ister. Zam ister. Arabası olsun ister. Ama okuduğu mühendislik dalında daha önceden yapılan şeyleri uygulamak dışında bir şey yapmayı, yeni bir şey üretmeyi düşünmez hiç.
Her neyse buraya bunun için gelmedim. Onu başka zaman yazarım belki.
Başka bir şey için geldim buraya.
Serin bir eylül akşamında bardan çıkmışız mesela. Yürüyoruz Taksim'de. Hani şanssızız ya yağmur da var. Yanımızda ceket falan da yok. Hani akdeniz çocuğuz ya alışık değiliz. Biraz da sarhoşuz umursamıyoruz yağmuru. Yürüyoruz İstiklal'de. Islanıyoruz birlikte. Metro girişine geliyoruz. Ayrılmamız gerek artık. Ama gidemiyoruz bir türlü. Bakıyoruz birbirimize. Sözde ikimiz de aşka inanmıyoruz. Durmuş orada öylece bakıyoruz. Gitmiyoruz, gidemiyoruz. Aslında utangaç biriyim ama ilk defa, belki de hayatımda ilk defa, cesaretimi topluyorum ve ilk hareketi ben yapıyorum. Yine hayatımda ilk defa vereceği tepkiyi bilmeden "Benim olsana." diyorum. Yine ciddi olmadığımı sanıyorsun. Çünkü hep diyorum. Çünkü her seferinde bir kızla sevgili olduğunda "Beni aldatıyor musun?" diyorum. Sen de gösterip evet bak bununla aldatıyorum diyorsun. Belki komik olduğunu sanıyorsun. Ama senin her sevgilin olduğunda, benim içim yanıyor.
Neyse sen gülüyorsun. Ben tekrarlıyorum: "Benim olsana."
"Ya siktin git artık." diyorsun gülerek.
Gözlerine bakıyorum. Bir delilik daha yapıyorum. Elimi götürüyorum yanağına. Okşuyorum yanağını. Yüzündeki su damlalarını hissediyorum.
Elimi tutuyorsun. Elimi çekmen gerektiğini düşünüyorsun. Ama yapamıyorsun.
Elin elimi tutuyor yanağında. Çekiyorum elimi ama elini tutmaya devam ediyorum. Ve uzanıyorum sana doğru.
Artık her şey önemsiz. Burada, tam şu anda zaman duruyor.
Artık biliyorum.
Artık hayat yaşanabilir diye düşünüyorum.
Metronun önünde dudaklarım dudaklarına yaklaşırken uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hissediyorum. Huzuru hissediyorum.
Belki 3 belki 4 saniye sürüyor dudaklarımın dudaklarına dokunması. Ama o 3 saniyede ben bir ömrü yaşıyorum.
Ve tam dokunduğu zaman dudakların dudaklarıma "Dur! " diyorsun, insanlar var. "Bize ne ki?" insanlardan diyorum. "Olmaz" diyorsun. Tutuyorsun elimi çekip çıkarıyorsun beni.
Tutuyorsun ellerimden ve eski sıkıcı hayatımdan kurtarıyorsun beni.
Tutuyorsun ellerimden ve huzura götürüyorsun beni.
Tutup ellerimi kurtarıyorsun beni amaçsızca yaşadığım yıllarımdan.
Öyle bir tutuyorsun ki ellerimden ben bile inanıyorum her şeyin geride kaldığına.
Ve gidiyoruz birlikte.