24 Ekim 2018 Çarşamba

Nereye Gidiyorsun

-Ve o siyah saçlarını, kes yavaş yavaş.

-Cem Adrian demek.

-Elbette Cem Adrian. Her mutsuz olduğunda geldiğin yerdesin çünkü. Orgazm sonrası, sigarayı da bıraktığın için tabi, biraz sakin, biraz mutsuz, biraz sitemkar, kulaklığın kulağında ve önünde boş bir sayfayla Cem Adrian'la sevişiyorsun. Ve bu iyi, kötü, güzel ya da çirkin bir şey değil. Bu sadece bir gerçek.

-Bu daha çok, bir ritüel. Aslında bir kaçış. Ya da öyle bir şeyler işte. Çok da önemli değil zaten.
Hayal gücü geniş biri olduğumu sanırdım. Oysa, aynı koltukta, aynı müziklerle, aynı hayalleri, döndürüp döndürüp oynatıyorum kafamda.

-Seninle ilgili en büyük sorun bu. Bir şeyler istediğin gibi olmadığında, hayata küsüyorsun hemen. Sadece kötü şeylere odaklanıp, ağlamaya ve sızlanmaya başlıyorsun. Bir çok açıdan şımarık bir çocuk gibisin.

-Benim sorunum, senin sorunun aslında. Ve sen bunun farkındasın.

-Gereksiz gözlemlerini kendine saklayabilirsin. Bunlar bizi bir yere götürmüyor belli ki.

-O zaman, motivasyon konuşmasına geçebiliriz artık.

-Bir motivasyon konuşması yok. Gerek de yok zaten. "Hayat beni sevmiyor." diye ağlayan şımarık bir çocuksun. Yarın sabah hiçbir şey olmamış gibi kalkıp hayatına devam edeceksin. Sadece arada bir mutsuz olduğunda gelip buraya sızlandığın için, hayatın adaletsizliğinden bahsedemezsin. Şimdi siktir git uyu artık.

-Daha erken.

-Şimdi de motive edecek bir şarkı mı açtın? Umutsuz vakasın. Uzun zaman önce gitmeliydim zaten. Artık bitti. Gidiyorum.

-Gidemezsin. Bunu sen de biliyorsun.

-Başka bir gereksiz gözlem.

-Sonsuzluğun ortasında baş başayız. Gidebileceğin bir yer yok. Benden kaçamazsın. Eğer kaçabilseydim ben yapardım, uzun zaman önce. Bunu birlikte yaşayıp, aynı döngüleri tekrar tekrar seyredip, bir gün bitmesini ummak bizim kaderimiz. Ve ikimizin de bunu biliyoruz.

12 Ekim 2018 Cuma

Biraz Geç Oldu

Kalbimdeki son masum parçayı da sana bırakarak, terk ediyorum bu şehri. Yanıma biraz anı aldım, çok fazla da pişmanlık. Bir ayrılık şarkısıyla, terk ediyorum bu şehri. Geride kendimi bıraktım, bir de çaresizliğimizi.
Sanki bu anın içinde kaybolmuş ve sonsuzluğu bulmuşuz gibi. Ama bitiyor. Gidiyorsun. Gidiyorum. Aynı zamanda, farklı yönlere... Tam da aradığımı bulmuşken hem de...
Hayat böyle işte, mükemmel biriyle aynı yerde yaşatır seni üç sene, ama taşınmadan 1 hafta önce tanıştırır.
Biraz geç oldu, değil mi? Eh, hayata bu kadar geçmiş kalmış biri için, biraz normal bu yazının da geç kalması.
Şimdi dünyanın bambaşka ama birbirinden o kadar da farklı olmayan iki ülkesinde, belki de aynı yıldıza bakıyoruzdur. Çok mu Bülent Ortaçgil oldu? Özür dilerim.
Özür dilerim. Ara ara mesaj atıp rahatsız ettiğim için. Umut işte, bazen hakim olamıyorum kendime.
Belki, ılık bir bahar gününde, yağmur durmuş, güneş henüz açmışken ve güzel bir gökkuşağı çıkmışken buluşuruz yine. Dedim ya umut işte...

5 Eylül 2018 Çarşamba

Bu Bir Veda Değil

Hep merak ettiğim bir şey var. Bazı, yalnız gecelerde, hala kafamı kurcalıyor. Şimdi olduğum kişi olsam ya da çok önceden olduğum kişi. Aslında ikisi yakın zaten. Neyse işte, o zaman olduğum aptal ve her şeyden vazgeçmiş kişi olmasam farklı olur muydu? Yine aynı şeyleri mi yaşardık? Yine reddeder miydin? Biliyorum muhtemelen bununla alakası yok ama yine de düşünüyor işte insan. Belki farklı olurdu, diye.

Hayat işte, yanlış zamanda yanlış şeyleri yapıyordum. Ve sen, bazı başka şeyleri çok kafana takıyordun. Başka gereksiz şeyleri... Hala öyle misin bilemiyorum tabi. Ve en yanlış zamanda, bırakmıştım kendimi sana. Tamamen kaybolmuşken kendi dertlerimin arasında, düşmüştüm göz bebeklerinden içeriye. Ve sen başka birinin derdi için fazla toydun.

Yıllar sonra, kendimi sonunda buldum artık. Şimdi, geçmişimden yanımda taşıdığım enkazla, yeni insanların ellerinde, yıllardır giyilmiş bir kıyafet kadar eskimiş ve pot yapmış bir şekilde, senin kalıntılarını arıyorum, içimde bir yerlerde. Ve her gece, bütün sesler kesildikten sonra, balkonda, keşke bir sigara olsa diye içimden geçirirken, derinlerde bir yerlerden çıkıp, bir sızı bırakıyorsun kalbimde.

Bu bir veda değil. Artık biliyorum. Ne zaman gittiğine inansam, çıkıyorsun tekrar bir yerlerden. Yine gitmiş gibi yapıp, çıkarsın tekrar. Artık biliyorum. Benimlesin. Bir şekilde buralardasın hep. En derinlerimde, keşkelerimdesin. Ve ben öğrendim artık, keşkelerim ve kalbimdeki sızıyla, başkalarının kollarında, gözyaşlarımı içime dökmeyi.

24 Ağustos 2018 Cuma

Bazı Ufak Sıkıntılar

Bugüne kadar yaşadıklarım... Yaptıklarım... Yapamadıklarım... Bütün hatalarım... Acılarım... Sevinçlerim... Sevdiklerim... Nefret ettiklerim... Aşklarım... Aşıklarım... Biraz kibirli bir söylem. Neyse işte hepsi bu an içimdi. Hepsi buraya varmak içindi. Varabilmek içindi aslında.
Geçmiş... Gelecek... Birbirine girmiş iki kavram, benim için. Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Hangi yoldayım? Doğru yolda mıyım? Doğru yol diye bir şey var mı? Ya da yanlış yol diye bir şey var mı?
Hayat bir yolda olmak değil. Hayat sürekli ayrılan yollarda yapılan seçimler. Neleri kaçırdığımız... Neleri elde ettiğimiz... Nelerden vazgeçtiğimiz... Ve en çok da neyi seçtiğimiz...
Karanlığın ortasında, sessizliğin içinde, bir sigaranın kırmızı ışığında küllüğü arıyorum. Her şeyden vazgeçmiş bir adam için hayattaki en önemli şey olabilir küllük. Evin geri kalanının ne kadar kirli olduğunun önemi yok. Aslında temizlikle ilgisi yok. Karanlıkta küllüğü bulup bulamamak önemli olan. Çünkü bok gibi bir hayatın ortasında, her gece ne zaman öleceğimi düşünürken, ufak bir başarıya ihtiyacım var. Ve güzel bir şarkıya. Çünkü gece içilen her sigara bir şarkıyı hak etmiştir. Çünkü gece içilen her sigara aslında başka bir hayalin cenazesidir.
Ve sabah uyanmak... Işık artık boğuyor beni. Güneş doğmadan hemen önce uykuya dalıp, aslında daha çok sızıp, öğleden sonra uyanıp, güneşin doğuyor olmasına küfrederek, gün batımını bekliyorum.
Bazen gördüğüm bazı insanlar, yaşlanmadığımı söylüyor. Sanırım aynı günü bir kaç yıldır yaşadığım için. Başka bazı insanlarsa büyümediğimi söylüyor. Hemen hemen aynı şey sanırım. Henüz anlayacak kadar olgun değilim. Artık bu ne demekse.
Seni de özlüyorum bazen. Gece yıkılan hayallerimin ortasına oturuyorsun. Çektiğimi bir kat daha artırıyorsun. Ya da bin kat. Bir yerden sonra sayamıyorum katları. Ama artıyor. Bir gökdelenin üstüne bir kat daha eklemek gibi. Ya da bin...
Düşünüyorum. Bütün günüm düşünmekle geçiyor. Aslında bütün gecem ama aynı şey işte. Çok düşünüyorum. Ve çok gereksiz şeyleri düşünüyorum. Bir düşünce okyanusunda boğularak, kendi düşüncelerimi kendime kanıtlamaya çalışırken, bir yandan kendi fikirlerime ön yargıyla karşı çıkarak, bir yatağın içinde çoğunlukla ölmeyi bekliyorum. Ve ölüm hiçbir zaman uzak değil aslında.

26 Temmuz 2018 Perşembe

Parçalar 6

Var mı senin de mavi düşlerin? Gökyüzünde hayallerin... Yoksa çoktan yıktılar mı hayallerini? Eğer varsa hayallerin beni de dahil eder misin? Yoksa da benimkileri paylaşabiliriz. Yani, hala yıkılmamış olanları en azından...

Bağırmak istediklerimi yazamıyorum. Maalesef... Söylemek istediklerimi bile yazamıyorum. Boş boş işlerler uğraşıyorum işte.

Çok depresif değilim. Sadece bazen, geceleri intihar etmeyi düşünecek kadar depresifim. Bunun ne anlama geldiğini bile bilmesem de...

Durdu. Etrafına baktı son kez. Hafızasına kazır gibi... Geri dönmeyecekmiş gibi... Çıktı. Sokakta günün ilk sigarasını içerken hayatını düşünmeye başladı. Sonra o geldi aklına. Aklına gelen son şey de o oldu.

Çocukluğum ve çocukluğumdan kalma aptal hayallerim... Kendime inancım... Çocukluğumdan kalma garip hatıralar... Bir umut işte... Belki geri gelirler diye...

Küçük bir kedi var mesela bir yerlerde. Hasta, yorgun. Hayat ona benden daha kötü davranmış aslında. Sokakta terk edilmiş küçük bir kedi. Tam iyileşip sağlığına kavuştuğunda hayat bir kere daha vurmuş. Hala savaşıyor ama.

Affedin beni. Çok hata yaptım. Çok yanlış yaptım. Aslında her şeyi yanlış yaptım, sanırım. Bilemeyecek kadar cahilim. Yine de hala burada yanımdasınız. Bu, değerli. Bu, kimsenin yapmayacağı bir şey aslında.

Gitmek gerek. Uzaklaşmak lazım biraz. Biraz insanlardan... Biraz da kendinden...

10 Mayıs 2018 Perşembe

Parçalar 5

Artık yokum. Bir şeyler oldu. Başka biri gibiyim. Biraz değiştim. Biraz öldüm. Ve öldüğünü sandığım bir şeylerin hala içimde olduğunu fark ettim.

Birine anlattım hikayemi. "Olur öyle." dedi. "Ben de çok sevmiştim. Geçti ama. Arada insanın başına geliyor böyle şeyler."

Hayata biraz geç kalmışım gibi. Biraz da umudum kırılmış olabilir. Ama alışığım. Çok kırıldım zamanında.

İnsanlar gelir, gider. Yağmur yağar, durur, sonra tekrar başlar. Toprak kokusu sarar etrafı. Yaşayanlar gidenleri düşünür. Kalanlar, ölenleri...

Bilerek yanlış yazdım. Klişe olmamak lazım. Aslında yanlış yazmadım. Aynı anlama çıkıyor sonuçta.

Sen orada, ben burada... Siz orada, biz... Biz olmadık ki hiç. Çok klişe.

Bir gün klişeden ölürüm diye korkuyorum. Bazen kafamda sadece klişeler oluyor. Kendi cümlelerim olmuyor. Zaten kendi cümlelerim hiç olmadı. Başkalarının kelimelerini, başkalarının cümlelerini kurmak için kullanıyorum.

Bu da bir öz eleştiri oldu. Yersen...

14 Nisan 2018 Cumartesi

Parçalar 4

"Kanatları var, ama uçamıyorlar. Sen uçabilen kuşlardan mısın?"
Yazmayı bilen insanlara hala imreniyorum. Hala biraz aç, biraz susuzum.

Geçenlerde, tekrar sigaraya başlamaya çok yaklaştım. Tam o anda biri uzatsa alıp yakardım. Neyse ki kimse yoktu. Bunun bir adım sonrası da girip marketten almak. Umarım o noktaya düşmem.

Böyle yazmak da güzel aslında. Biraz oradan, biraz buradan. Hiçbir şey bir başkasıyla bağlı olmak zorunda değil. Burada bile kolaya kaçıyorum. Biraz garip aslında. Sevdiğim bir şeyi yaparken bile kolayına kaçıyorum.

Ve umut küçük bir çocuktu. Ve umut öldü. Bunları başka bir yerde kullandım. O yüzden olmaz.

Gel, ilkbahar gibi ol. Ya da gelme, bitmesin kış. Hem zaten herkese sevmediğimi söylüyorum ama çok az seviyorum galiba kışı. Ama sen yine de kimseye söyleme bunu, olur mu?

Son zamanlarda çok düşünüyorum. "Batman mi daha güçlü Ironman mi?" diye. Sonucu hala bulamadım. Bulunca söylerim size de. Önemli çünkü bu.

Hatırladım. Bunları karikatür dergisinde boş boş şeyler yazanlar yapıyordu. Sadece kolaycı değil bir de taklitçiyim. Baya iyiyim yine bugün.

Geçmişe dair şeyler var. Biraz karanlık, biraz puslu, sanki yaşanmamış gibi. Sanki yaşamamışım gibi... Bazı sorular var. Hatırlar mı beni? Beni değil, beni hatırlar mı? En yakını olan çocuğu hatırlar mı? Yoksa sadece gitmeden önce gördüğü parçalanmış ve kırılmış adam mı kaldı aklında?

Kendi cümlelerimi sevmiyorum. O yüzden başka birininkiyle bitireceğim.
Bu şehrin siyah yolları var, onunsa masmavi düşleri
Söylerse gülecekler ama küçük küçük hayalleri

17 Mart 2018 Cumartesi

Parçalar 3

Sigara olsa içerdim. Sigara yok. İçmiyorum. Uzun zamandır içmiyorum. Ama olsa şu an içerdim.
Bazen daha zor. Hayat bazen yaşanılır gibi değil. Diğer zamanlardaysa yine zor. Ama katlanılmayacak kadar değil. Boğuşuyoruz. Dertlerimizle boğuşuyoruz. Eğer dertlerimiz biterse yenilerini buluyoruz kendimize. Anlatacak bir hikayemiz olsun istiyoruz. "Ne zorluklar çektik be?" diyebilmek istiyoruz çoğu zaman. Kolay hayatları zorlaştırıyoruz yani bir nevi.

Bu sabah erken uyandım. Bu sabah hayata inanarak uyandım. Ve şimdi ölüme inanarak uyuyacağım. Ve tekrar başka bir hayata uyanmayı umacağım.

Kaybedenler Kulübü'nün yeni filmi çıkıyor. Bunlar hep Nejat İşler'in sesi karizmatik diye.

Bir gün, güzel güneşli bir güne uyanıp, kahvemi alıp, kahvaltıdan önce kısa bir yürüyüş yapacağım. Şimdiyse gecenin bir yarısı, yarı aç karnımla ve biraz susuzlukla, aptal aptal şeyler yazıyorum.

Yüzündeki acılardan öpmek isterim. Birileri aptal aptal şeyler yerine, insanların kalbine dokunan şeyler yazabiliyor. Ben mi? Hala aynı yerde, aynı şeyi yapıyorum.

Unutmak zor. Her gün unuttum mu diye kontrol falan ediyorsun. Gerçi her gün kontrol ettiğin bir şeyi zaten unutamazsın. Olmadı bu.

Yıllar önce ilk dram okuduğumda yazmaya başlamıştım. Uçurtma Avcısı... Hala aklıma geldikçe gözlerim dolar. Ve o günden beri içinde acı olmayan hiçbir şey yazmadım sanırım. Üstüne bir de kötü yazıyorum.