Bugüne kadar yaşadıklarım... Yaptıklarım... Yapamadıklarım... Bütün hatalarım... Acılarım... Sevinçlerim... Sevdiklerim... Nefret ettiklerim... Aşklarım... Aşıklarım... Biraz kibirli bir söylem. Neyse işte hepsi bu an içimdi. Hepsi buraya varmak içindi. Varabilmek içindi aslında.
Geçmiş... Gelecek... Birbirine girmiş iki kavram, benim için. Nereden geliyorum? Nereye gidiyorum? Hangi yoldayım? Doğru yolda mıyım? Doğru yol diye bir şey var mı? Ya da yanlış yol diye bir şey var mı?
Hayat bir yolda olmak değil. Hayat sürekli ayrılan yollarda yapılan seçimler. Neleri kaçırdığımız... Neleri elde ettiğimiz... Nelerden vazgeçtiğimiz... Ve en çok da neyi seçtiğimiz...
Karanlığın ortasında, sessizliğin içinde, bir sigaranın kırmızı ışığında küllüğü arıyorum. Her şeyden vazgeçmiş bir adam için hayattaki en önemli şey olabilir küllük. Evin geri kalanının ne kadar kirli olduğunun önemi yok. Aslında temizlikle ilgisi yok. Karanlıkta küllüğü bulup bulamamak önemli olan. Çünkü bok gibi bir hayatın ortasında, her gece ne zaman öleceğimi düşünürken, ufak bir başarıya ihtiyacım var. Ve güzel bir şarkıya. Çünkü gece içilen her sigara bir şarkıyı hak etmiştir. Çünkü gece içilen her sigara aslında başka bir hayalin cenazesidir.
Ve sabah uyanmak... Işık artık boğuyor beni. Güneş doğmadan hemen önce uykuya dalıp, aslında daha çok sızıp, öğleden sonra uyanıp, güneşin doğuyor olmasına küfrederek, gün batımını bekliyorum.
Bazen gördüğüm bazı insanlar, yaşlanmadığımı söylüyor. Sanırım aynı günü bir kaç yıldır yaşadığım için. Başka bazı insanlarsa büyümediğimi söylüyor. Hemen hemen aynı şey sanırım. Henüz anlayacak kadar olgun değilim. Artık bu ne demekse.
Seni de özlüyorum bazen. Gece yıkılan hayallerimin ortasına oturuyorsun. Çektiğimi bir kat daha artırıyorsun. Ya da bin kat. Bir yerden sonra sayamıyorum katları. Ama artıyor. Bir gökdelenin üstüne bir kat daha eklemek gibi. Ya da bin...
Düşünüyorum. Bütün günüm düşünmekle geçiyor. Aslında bütün gecem ama aynı şey işte. Çok düşünüyorum. Ve çok gereksiz şeyleri düşünüyorum. Bir düşünce okyanusunda boğularak, kendi düşüncelerimi kendime kanıtlamaya çalışırken, bir yandan kendi fikirlerime ön yargıyla karşı çıkarak, bir yatağın içinde çoğunlukla ölmeyi bekliyorum. Ve ölüm hiçbir zaman uzak değil aslında.