İçkiye başladığım gün, içimdeki dindar öldü. Sigaraya başladığım gün ise kendimi sevmekten vazgeçtim. Babam bana güvenmediğini söylediğinde güvenini boşa çıkarmamam gereken kimsenin olmadığını anladım.
Eşcinsel olduğumu farkettiğimde kendime olan saygımı kaybettim. Bunun kötü bir şey olmadığını anladığımda geri kazanamadım ama. İlk kez biriyle ilişkiye girdiğimde ahlak anlayışımı kaybettim.
Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirdiğimi ve aslında kimseye tam olarak doğruyu söylemediğimi farkettiğimde saflığımı kaybettim.
İnsanların çalışmam gerektiğini söylemelerine rağmen çalışmadan hep başarılı olduğumda kendi bildiğimi yapmam gerektiğini anladım. Sonra kendi bildiğimin ne olduğunu unuttum.
Benden hoşlanan insanlardan aynı şekilde hoşlanamadığım zaman aşkın ne kadar zor olduğunu farkettim. Sonra görür görmez hoşlanmaya başladığım biri çıkınca karşıma aslında aynı zamanda ne kadar kolay olduğunu da...
İlk kez sarhoş olduğumda mutluluğun ne kadar kolay olduğunu anladım. Aynı gecenin sabahındaysa bir adım sonrasında hep mutsuzluğun olduğunu...
İlk kez sevdiğim, gerçekten sevdiğim biriyle öpüştüğümde insanların neden öpüştüğünü anladım.
İlk kez birini sevdiğimde insanların neden birilerinin gitmemesini istediğini anladım.
Ben çok şey anladım, çok şey farkettim, ama sonrasında hep unuttum.
Sevgilim olduğunda yalnızlığı unuttum.
Yalnız olduğumda sevgilimin olmasının nasıl bir his olduğunu unuttum.
İnsanlar beni sevdiğinde umursanmıyor olmayı unuttum.
Bir hafta evden çıkmadığım halde kimsen aramadığında insanların beni sevdiği zamanı unuttum.
Konuşkan olduğum zamanlarda önceden nasıl sus pus oturduğumu unuttum.
Sustuğumdaysa konuşmayı unuttum.
Gülmeye başladığımda ağlamayı unuttum.
Ağladığımdaysa gözyaşlarının sadece hüzünden akmadığını unuttum.
Dedim ya hep unuttum. Hep kaybettim ben.
22 Nisan 2014 Salı
12 Nisan 2014 Cumartesi
Sorular... Sorular...
Aşk nedir?
Bir insan ne zaman sever?
Kimi sever?
Niye sever?
Ya da niye üzülürüz?
Neye üzülürüz?
Üzülmek neden var?
Peki ya duygular... Onlar neden varlar?
Mutluluk, hüzün, heyecan...
Bunlar olmadan insan yaşayamaz mı?
Ya da insan niye yaşar?
Ne zaman mutlu olur?
Neye üzülür?
Niye heyecanlanır?
Hiçbir şeyi değiştirmeyecek amaçları için insanlar neden bu kadar uğraşır?
Öldükten sonra yaptıklarının hiçbir anlamı kalmayacağını bile bile hem de...
Bir insan ne zaman sever?
Kimi sever?
Niye sever?
Ya da niye üzülürüz?
Neye üzülürüz?
Üzülmek neden var?
Peki ya duygular... Onlar neden varlar?
Mutluluk, hüzün, heyecan...
Bunlar olmadan insan yaşayamaz mı?
Ya da insan niye yaşar?
Ne zaman mutlu olur?
Neye üzülür?
Niye heyecanlanır?
Hiçbir şeyi değiştirmeyecek amaçları için insanlar neden bu kadar uğraşır?
Öldükten sonra yaptıklarının hiçbir anlamı kalmayacağını bile bile hem de...
8 Nisan 2014 Salı
Bir Çocuğun Katili
Öyle üzgündü ki çocuk... Ölmek istiyordu, sadece dinsin diye acısı. Acı hep vardı aslında. Önceden nereden geldiğini bilmiyordu acının. Bu sefer, bu sefer biliyordu.
Bir süre intihar etmeyi düşündü. Korkuyordu ama. Az olan inancı, hala hayatta tutuyordu onu. Her şeye olan az bir şey inancı.
Hayatı boktan bir sürü şey ile doluydu. Her tutunmaya çalıştığı dal kırılmıştı.
Düşüyordu, çocuk. Her tutunduğunu sandığında, bir şeylerin düzeleceğini sandığı her seferinde daha hızlı düşmeye başlamıştı.
Ve her dibe vurduğunu sandığında, hayat daha sert vurmuştu ona. İntihar etmek istiyordu.
Ama inanç... Hala bir şeyleri düzeltebileceğine olan inancı... Hala bir yerlerde saklı olduğunu düşündüğü ve her an açılabileceğine inandığı paraşüt vaz geçiriyordu onu. Hala küçük, ufacık bir mutlulukta bile hayatının düzelebileceğine olan inancı...
Ve aşk... Aşık olduğunu sandığı her seferinde, "Bu sefer olacak." demesi...
Bir sigara daha yaktı çocuk. Ve ağlamaya devam etti. Sigarası bitti. Ağlamaya devam etti.
Ve çocuğun ağzında tek bir kelime tekrar tekrar yankı buluyordu: "Hayır."
Gözlerindeki yaşların, yerde yatan bedeninin izin verdiği tek kelime: "Hayır."
Soğuk olduğunu düşündü yerin. Ama kalkamadı. İzin vermedi, hayat.
"Hayır." diyen çocuk değildi aslında. Hayat "Hayır." diyordu, kalkma. "Bu sefer kalkmayacaksın."
Ve ağlayarak uyuyakaldı çocuk. Uyudu, uyandı, sonra tekrar uyudu. Günler geçti. Sonra aylar. Yıllar geçti sonra. Çocuk büyüdü. Hayır çocuk büyümedi. Sadece bu boktan hayatta daha uzun süre yaşamış oldu. Ama çocuk büyümedi. Kimse bilmiyordu o gün, o çocuğun yerde yatarken neler yaşadığını.
Hep bekledi çocuk. Yıllarca bekledi boktan hayatının düzeleceği günü. Tanrı biliyor ya, eğer varsa tabii, büyümek de istedi.
Yaşamak istedi, çocuk. Tek istediği hissetmekti, mutluluğu. Gerçek mutluluğu bir süreliğine de olsa.
Ama olmadı. Dedim ya, yıllar geçti, çocuk yaşlandı. Hatta öldü. Öldüğünü bile kimse farketmedi. Kimse hiçbir şeyi farketmemişti zaten onunla ilgili.
Bir süre intihar etmeyi düşündü. Korkuyordu ama. Az olan inancı, hala hayatta tutuyordu onu. Her şeye olan az bir şey inancı.
Hayatı boktan bir sürü şey ile doluydu. Her tutunmaya çalıştığı dal kırılmıştı.
Düşüyordu, çocuk. Her tutunduğunu sandığında, bir şeylerin düzeleceğini sandığı her seferinde daha hızlı düşmeye başlamıştı.
Ve her dibe vurduğunu sandığında, hayat daha sert vurmuştu ona. İntihar etmek istiyordu.
Ama inanç... Hala bir şeyleri düzeltebileceğine olan inancı... Hala bir yerlerde saklı olduğunu düşündüğü ve her an açılabileceğine inandığı paraşüt vaz geçiriyordu onu. Hala küçük, ufacık bir mutlulukta bile hayatının düzelebileceğine olan inancı...
Ve aşk... Aşık olduğunu sandığı her seferinde, "Bu sefer olacak." demesi...
Bir sigara daha yaktı çocuk. Ve ağlamaya devam etti. Sigarası bitti. Ağlamaya devam etti.
Ve çocuğun ağzında tek bir kelime tekrar tekrar yankı buluyordu: "Hayır."
Gözlerindeki yaşların, yerde yatan bedeninin izin verdiği tek kelime: "Hayır."
Soğuk olduğunu düşündü yerin. Ama kalkamadı. İzin vermedi, hayat.
"Hayır." diyen çocuk değildi aslında. Hayat "Hayır." diyordu, kalkma. "Bu sefer kalkmayacaksın."
Ve ağlayarak uyuyakaldı çocuk. Uyudu, uyandı, sonra tekrar uyudu. Günler geçti. Sonra aylar. Yıllar geçti sonra. Çocuk büyüdü. Hayır çocuk büyümedi. Sadece bu boktan hayatta daha uzun süre yaşamış oldu. Ama çocuk büyümedi. Kimse bilmiyordu o gün, o çocuğun yerde yatarken neler yaşadığını.
Hep bekledi çocuk. Yıllarca bekledi boktan hayatının düzeleceği günü. Tanrı biliyor ya, eğer varsa tabii, büyümek de istedi.
Yaşamak istedi, çocuk. Tek istediği hissetmekti, mutluluğu. Gerçek mutluluğu bir süreliğine de olsa.
Ama olmadı. Dedim ya, yıllar geçti, çocuk yaşlandı. Hatta öldü. Öldüğünü bile kimse farketmedi. Kimse hiçbir şeyi farketmemişti zaten onunla ilgili.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)