16 Ağustos 2014 Cumartesi

Verilmesi Gereken Kararlar

Normal bir yazı giriş, gelişme, sonuç bölümünden oluşur ya hani, ben hiç o şekilde yazamadım.
Vermem gereken kararlar var her zamanki gibi.
Geleceğimle ilgili...
Geleceğin gelecek olmasından bu kadar korkarken nasıl bu kararları alabilirim ki?
Bazı insanlar 22 yaşında olduğumu söylüyor.
İnanmakta zorluk çekiyorum.
Çocuğum ben daha.
Büyümedim ki.
Yeni bir hayata başlamak için elimde güzel bir fırsat var aslında.
Tanıdığım insanları geride bırakıp gidebileceğim bir yol var.
Hep böyle bir fırsat isterdim.
Ama niyeyse karşıma çıktığında tereddüt ediyorum.
O kararı vermek zor, gerçekten zor.
Bazı şeylere sıfırdan başlamak kolay, ama diğer bazı şeyleri arkada bırakmak zor.
İnsanları arkada bırakmak zor.
Yeni insanlar tanımak da zor benim için.
Çekip gitmek de zor.
Her şey zor.
Meslek seçmek en zoru ama.
Benim için en azından.
Çünkü bir mesleği seçmiş olmak büyümüş olmak demek.
Ben büyümedim ki.
Büyümek korkutucu.
Meslek seçmek de öyle.
İkisi hemen hemen aynı şey şu anda zaten benim için.
22 yaşındayım.
Neden yaşımın olgunluğunda değilim?
Neden sorumluluk sahibi değilim?
Neden olamıyorum?
Ve neden hayat bu kadar zor?
Neyse her şeyin hayırlısı tabi.

5 Ağustos 2014 Salı

Aynı Bok Farklı Gün

Facebook'ta biri yazmıştı: Gerçi hep aynı şeyler ama "farklı cümleler." Neyse...
Tam olarak durumumu anlatan bir cümle olmuş.
Bir de "Esaretin Bedeli"nde vardı benzer bir şey: Aynı bok, farklı gün.
Yani söyleyecek yeni bir şeyim yok.
Hep aynı şeyler.
Aynı mutsuzluk.
Aynı acı.
Çok derinden hem de.
Yaşıyorum.
Ama neden yaşıyorum ben de bilmiyorum.
Belki umut. Biraz. Çok az. Çok azdan çok daha az hatta.
Herkesle sorunlar. Her şeyle sorunlar.
Şanssızlık.
Acı.
Derinde hep olan bir acı.
Her yüksek bir yerde durduğumda içimden gelen atlama hissi.
Ve nefret.
Hayata karşı...
Etrafımdaki insanlara karşı...
Gördüğüm mutlu insanlara karşı...
Birlikte uyuyan insanlara karşı...
Benim hayalimi yaşayan bir çifte karşı...
Bir sahilde oturmuş martıları besleyen bir çocuğa karşı...
Aileme karşı...
Ailemin hep onlar gibi olmamı ima ettiği abimlere karşı...
Ama en çok da kendime karşı...
Cesareti olmayan kendime karşı...
Karşı koyamayan kendime karşı...
Konuşmayı bile beceremeyen kendime karşı...
Ve umut. Çok az. Çok azdan çok daha az...
Günün birinde güzel bir gün geçirme umudu...
Az da olsa, çok az da olsa mutlu olma umudu...
Ve hayat.
Her seferinde daha sert vuran hayat...
Her kalkmaya çalıştığımda "Hayır!" diyen hayat...
Herkese gülen, bana kızan hayat...
Her savaştığımda beni yere seren hayat...
Ve bir başka filmden bir cümle: Hayat seni yere serdiğinde ayağa kalkığ kalkmamak senin seçimindir.
Belli ki benim için söylenmemiş.