6 Şubat 2023 Pazartesi

...

Bunu kelimelere dökmek zor aslında. Ama yine de denemek lazım. Bunu birine anlatır mıyım bilmiyorum. Bir yerlerde, yeterince içtikten sonra söylerim belki. Ama mesela biri yazıyor, yıllar sonra. Bir afet anında mesela merak ediyor. Ben böyle şeyleri çok seviyorum. O zaman anlıyorum ki onunla geçirdiğim zaman boşuna değil. Bir insanın hayatına dokunmak böyle bir şey işte. Bir etki bırakmış olmak... Zaten aslında hep istediğimiz şey bu değil mi? Bütün gün insanlara aynı şeyleri tekrarladım. Sıkılmadan, yorulmadan... Muhtemelen kötü bir şey olsa bu bunaltıcı olurdu ama merak eden bu kadar insan biriktirmiş olmak, tam şu anda, biraz da mutlu ediyor. Böyle bir günde ne kadar mutlu olunabilirse tabi.

Zamanın birinde bir şey demiştim; "Galiba felaketten zevk alan bir yapım var." Ya da buna yakın bir şeyler. Tam bugün, bu anda, artık o kişi olmadığım için minnetarım. Hayat kısa ve bizim elimizden hiçbir şey gelmiyor. Böyle zamanlarda fark ediyoruz ne kadar çaresiz olduğumuzu. Acımız ne kadar kaybettiklerimizdense korkumuz da o kadar çaresizliğimizden aslında. 

Sanırım bunu yaşamayan biri anlayamaz. Birini kaybedenin acısını da ben anlayamam ancak kendi çaresizliğimi anlatabilirim. Zaten ancak kendi çaresizliğimi anlatabilirim. Bir zamanlar her gün yanından geçtiğim binalar artık yok. Benim bildiğim bir şehir vardı. Benim büyüdüğüm bir şehir vardı. Artık yok. Gittiğim kafelerin hangileri duruyor bilmiyorum. Yıllar önce oradayken gittiğim yerlerde çalışanların hangileri hayatta bilmiyorum. Kimler tekrar hayata dönebilir bilemiyorum. Buradayım, izliyorum. Ben kafayı yemek üzereysem onlar orada nasıl dayanıyor onu da bilmiyorum. Ben burada koca evin içine sığamıyorken kardeşim bir arabanın içine nasıl sığabiliyor bilmiyorum. Ben kardeşimi düşünüp dertlenmeden duramıyorsam annem kızının hala orada olduğunu bilip nasıl dayanıyor bilmiyorum. Biz haber alırken bu kadar tedirginsek, insanlar nasıl hala ayakta kalabiliyor bilmiyorum. Sanırım yaşamayan bilemez gerçekten de. Artık bu ülkede bunu yaşamayan kaç kişi kaldı onu da bilmiyorum gerçi. 

Dedim ya ben bilmiyorum. Bugün nasıl geçti, nasıl eve geldim, bütün gün neler yaptım? Umarım bir yerlerde birileri biliyordur. Ne yaptığını...

4 Aralık 2022 Pazar

Bir Şeyler

 Sessiz bir gece. Aslında gece hep sessiz. Uzun zaman oldu aslında. Belki de artık çok geç. Bir şeyleri anlatmak artık çok zor. Afili cümlelerimin hepsini kullandım. Benden geriye kalan belki de acı bir hikaye sadece. Anlatmak yaşamaktan daha zor. Anlamaksa okumakla olmuyor çoğu zaman.

 Kelimeler de bırakmış beni. Oysa en kötü zamanımda yanımda onlar vardı. Cümlelerim sıkıcı, dertlerim gibi... 

Bulutlu bir İstanbul sabahı... Trenden boğaya yürüyorum. Hafif yağmur var. Uzun zaman önce birine ne olduğunu anlatamadığım ahmak ıslatan yağmuru gibi. Hayatta hep hafif yağmur var gibi geliyor bana. Ve hep bir sisin içinde önümüzü görmeye çalışıyoruz. Bazen hayatta her şeyin net ve görünür olduğuna dair bir yanılgıya kapılıyorum. Çok uzun sürmüyor gerçi. Ve hep trenden boğaya yürüyorum.

Rüyamda seviştim geçenlerde onunla. Çok ilginç bir şey aslında. Bilinçaltında birinin bambaşka şekilde canlanması. Kim olduğundan daha emin olamazdım ama normal görünüşünden de bu kadar farklı olabilirdi ancak. Yine de onu görmek her zaman güzel. Artık ne demekse...

Bütün insanlar gibi... Ortak noktamız hayal kuruyor olmamız. Kar taneleri gibi... 

"Bugün hayatımın en güzel günü." dedi. "En güzel günüyse seninle tanıştığım gündü." Aslında hep duymayı umduğum sözlerdi bunlar. Kendimi çok uzun zamandır buna hazırlıyordum. Böyle bir şeye hazırlıklı olmak diye bir şey yokmuş. Arka arkaya gelen iki cümlenin seni nasıl etkileyeceğini tahmin edemiyorsun. Hazır olduğunu sandığın şeylerin nasıl vuracağını asla bilemiyorsun. Birinin senin için ne anlam ifade edeceğini seçemiyor olmak çok garip. Sadece orada bulunup seni etkisi altına almasını izliyorsun ve çaresizce bir şeyleri kontrol etmeye çalışıyorsun.

Bütün bunlar bir anlam ifade etmiyorlar. Tek tek bir şeyler anlatıyor olabilirler ancak birleşince bir bütün olmuyor. Hikaye tamamlanmıyor. Karakterler bir noktadan başka bir noktaya gidemiyor. Hikaye aslında hiç tamamlanmıyor zaten. 


29 Ağustos 2021 Pazar

Ufak Tefek Detaylar

Benim şehrimde yıldız bile yok. Sadece aptal insanların aptal binalarının aptal ışıkları. Sanki birileri yıldızları görmemizi istemiyormuş gibi. Sanki hak etmiyormuşuz gibi. Sanki yasakmış gibi, geri kalan bütün güzel şeyler gibi. Gökkuşağı gibi... 

Bütün hikayeler yarım mıdır? Bir hikaye ne zaman biter? Bir umut ne zaman söner? Bir insan ne zaman vazgeçer? Ya da bir insan vazgeçtiğinde bir hikaye biter mi? Ve en önemli soru; özlemek, unutmanın neresinde?

İçimde kötü bir his var. Aslında içimde hep kötü bir his var. Eğer gerçekten kötü şeylerin olacağına inanırsan muhtemelen kötü bir şey olur. Ya da kötü bir şey her zaman olur ama sen olacağını düşünürsen sadece haklı çıkmış olursun. 

Büyük bir şehrin merkezinde yaşamayı özlüyorum ama küçük bir şehirde sakin bir hayat yaşamak istiyorum. Evleneceğim yaşı çoktan geçtim, çocuk özlemi çektiğim zamanlardayım. 

Bir kere de olsa gerçek bir şey söyleyebilmek isterdim. Anlamı olan bir şey. Birilerinin hayatında bir şeyleri değiştirebilecek güzel bir söz belki. Belki de sadece boş duvarlara karşı bir itiraf. Ama gerçek bir cümle sadece...


10 Haziran 2021 Perşembe

Kapanış Konuşması

 "'Beni unutma.' ile 'Beni hatırla.' arasında bir fark var. Ve her veda, biraz buruktur, aslında. Sana 'Beni hatırla' diyemem ama 'Beni unutma', olur mu? Yıllar sonra, bir yerde adım geçtiğinde, 'Gerçekten de öyle biri vardı.' deme mesela. Adımı duyduğunda bugünü hatırla. Sana nasıl baktığımı hatırla. Seni ne kadar sevdiğimi hatırla. Beni hatırlama ama seni seven biri olduğunu hatırla."

Eğer veda etmiş olsaydım bunları derdim. Bilmiyorum, belki de sadece yalvarırdım. Ama bugün, burada bir şeyler deme şansım olsa bunları söylerdim. Hayır. Bunları söylemezdim. Şöyle bir şeyler söylerdim, sanırım;

"Teşekkür ederim. Gerçekten. Ben, çok üzüldüm. Kendimi, uzun süre, çok değersiz biri olarak gördüm. Kimsenin beni sevmeyeceğini düşündüm. Hayır. Buna inandım. Sevilecek kadar değerli değildim. Sonra, bir süre seni bekledim. Sanki bir anda, bir yerlerden çıkıp, tekrar hayatıma gireceksin gibiydi. Sanki bu bir hayal değildi de olması an meselesi olan bir gerçekti. En azından ben buna inanıyordum. Gerçekten de uzun bir süreç oldu. Çok acılıydı. Hala yalnızım. Hala yaralarımı sarıyorum. Çok Cem Adrian dinledim. Her şarkıda seni aradım. Ama teşekkür ederim. Gitmeseydin, bugün bunları yazamazdım. Gitmeseydin, hala yaralı, hala bir yerlerde bir ufak umudumla, bir battaniyenin altında, ağlayarak seni bekliyor olurdum. Senden çok nefret etmek istedim. Ama yaptığın şeyi yapmak zorundaydın. Seni sevmeyen birinden nefret edemiyor olmak, zor. Artık ben, elimden geldiğince senden kaçmaya çalışacağım. Çünkü böyle olması gerekiyor. Ama gerçekten, beni sana umutsuzca bağlayan ipi kestiğin için teşekkürler."

Her hikaye bir vedaya ihtiyaç duyar. Bir kapanış konuşması bir şeyleri atlatmayı kolaylaştırır. Ya da böyle düşünmek vedaları kolaylaştırır, emin değilim. O kadar veda etmedim henüz. Ama bir yerlerde, bir şekilde bunlar sana ulaşırsa, gerçekten teşekkür ederim. Hayatımdaki en iyi şeylerden biri olduğun için...

22 Ocak 2021 Cuma

Olmamış Şeyler

 Bazı olmamış şeylerin hikayesi bu. Bazı insanlar şanslı doğar. Bazılarınınsa en büyük şansı doğabilmiş olmaktır. Bugün doğmayı başarmış olanların haklı ama yaşanamamış mutluluklarını anlatmalıyım. 

 Ağzı bozuk biriydi her zaman. Farklı zamanlarda farklı isimleri oldu. Sanırım kendisine yakışanı seçemedi. Ya da belki de değiştirmesi gereken şeyin ismi olmadığını fark edemedi. Bilemiyorum. Zaten bu hikayelerde bilinmeyenler çoktur. Acının olduğu yerde her şey gizemlidir. Bir şeyler hep halının altındadır. 

 Hastalıklar konuşulmaz. Hayallerse düşünülemez bile. Böyle yerlerde eğer birisi hayal kurmayı düşündüğünüzü bile fark ederse azıcık, mini minnacık kalan hayat enerjinizi alır. Ruh olursunuz ya da ruhunuz bile kalmaz bu dünyada.

Hayalleri olan bir çocuktu. Çok dayandı. Elinde ufacık hayaliyle, boktan bir ailede, çok uğraştı. Birileri hayallerini her almaya çalıştığında, daha da sıkı sarıldı. Çok hayrandım ona. Bir kere ismimi hatırladığı için mutlu olmuştum hatta.

Tek istediğim onu bir gün mutlu görebilmekti. Bir kere içten gülümseme... Her karşılaşmamızda hayatımın ne kadar kolay olduğunu fark ederdim. Her yardım çığlında ne kadar gereksiz dertlerim olduğunu da vururdu aslında yüzüme.

Yazarken en büyük ilham kaynaklarımdan biri oldu hep.Her zaman anlatacak güzel bir hikayesi vardı. Her zaman söyleyecek afili bir sözü...

Sanırım hepimizin istediğini istemişti. Fark edilmeyi... Birisinin onun acı çektiğini görmesini istemişti. Sanırım en çok da biraz şefkat istemişti. Yıllar sonra tekrar yazılarının arasında kaybolurken hissettiğim şey sevgiye açlık. 

Görmediğin, bilmediğin bir şeyi veremezsin. Ama bilmediğin bir şey için senelerce kıvranabilirsin. Hayır tüm hayatın boyunca kıvranabilirsin. 

Kimse sevmediği için kendisini sevemedi. Kimse kabullenmediği için kendisini kabullenemedi. En çok ihtiyacı olduğu anda bile kendisine biraz şefkat gösteremedi. Hayatını arayarak geçirdiği şeyi kendisine bile çok gördü sanırım.

" Hep on sekiz yaşında. Hep aynı sigarayı aynı bereyi aynı bira markasını kullanıyor. Tanımazsınız değil mi? Suratını kimse görmedi."

Bu onun hikayesi. Yaşamadığı mutlutlukların hikayesi...

5 Aralık 2020 Cumartesi

Parçalar 7

 "Geleceği yitip bitiren, geçmişin ele avuca sığmaz ilerleyişidir. Bu sözü, pişmanlıklarından pişman olduğun zaman anlayacaksın."

 

 Ne diyeceğimi bilmiyorum. Ne hissedeceğimi bilmiyorum. Elimde bir geçmiş var. Bazı hatıralar... Bazı görüntüler... Bir koku var... Bir de ses... Bir kelime belki, duymaya çok alıştığım...

 

Bazı şeyler çok sonra anlam kazanır. Bazı hatıralar, şarap gibi, yıllandıkça değerlenir. 

 

Bir kitap bittiğinde, karakterler ölür.

 

Aynaya baktığımda babamı görüyorum bazen. Son 18 yıldır onun gibi olmamak için uğraşıyorum. Yine de her gün ona daha fazla benzediğimi fark ediyorum. İroni böyle bir şey sanırım.

 

Yüzüme baktı. Bu yüz ifadesini biliyorum. Bir şeyleri yüzüme çarpıp bütün dünyamda yankılanmasını sağlayacak bir şeyler yapmak üzereydi. 

 

Güzel şeyler de yazıyorum bazen. Genellikle, geçmişi unutmaya çalışırken yazıyorum. Sonra yazdıklarımla iyice kazıyorum beynime. Çoğunlukla yazdıklarım çöp tabi, o ayrı.


Başka yer, başka zaman. Hayatımın özeti sanırım.

29 Eylül 2020 Salı

Kaç Kere Denedin?

    "Uğruna nice savaşlar verilmiş gibisin. Çok yorulmuşsun. Çok ağlamışsın. Gözlerinde görüyorum çektiğin acıları."
    "Kötü şeyler yaşandı." dedim. "Hep kötü şeyler yaşanır zaten. Kötü insanlar hep kötü şeylerle uğraşır. Ben de kötü şeylerle uğraşmış kötü bir insanım."
    Gözümde tek bir damla yaş, bütün kararsızlığıyla bekliyordu. Bazen olur öyle. 
    "Kaç kere denedin?"
    "Bunu söylemek uygun olmaz. Ama hayatım boyunca ölmeyi istedim. Belli ki yeterince denemedim."
    "Çaresizce bir şeylere tutunmaya çalışıyorsun. Birilerinin gelip seni kurtarmasını bekliyorsun. Geceleri yalnız, yatağında, sızana kadar ağlamamak için buradasın. Ama yine de gözündeki yaşları durduramıyorsun. Birisinden ne kadar iyi biri olduğunu duymak istiyorsun. Ama bu yetmiyor. Bunu duymak seni iyi biri yapmıyor. Yaptığın şeyleri unutamıyorsun. Beyninde her gece tekrar tekrar oynatıp, hafızana kazıyorsun. Aslında kötü biri değilsin. Ama baya güzel aptalsın. Yaşadığın şeyleri sadece kendinin yaşadığını düşünüyorsun. Kimse senin gibi acı çekmiyor sanıyorsun."
    "Kimse benim gibi acı çekmiyor zaten. Herkesin acısı eşsiz. Zaten tüm sorun da bu. Empati dediğimiz şey sadece bir ilüzyon. Kimse başkasının çektiği acıyı çekmiyor. Kimse başkasının çektiği acıyı anlayamıyor da. Sadece başka birinin acı çektiğini görmek rahatlatıyor insanı. Dünyada, acı çeken tek kişinin sen olmadığını bilmek rahatlatıyor aslında."

20 Mart 2020 Cuma

'Muhtemelen' Fazla Oldu

"Bir küçük yalnızlığım var, elimde. Ve o küçücük yalnızlığıma sığmayan bir acı... Paylaşmak ister misin? Çünkü bu kadarı çok fazla bana.
Bir küçük kalbim var, elimde. Ve kalbime sığmayacak kadar çok umudum... Al umudumu. Ama kırma olur mu? Çok değerli benim için."
Her zamanki gibi sigaram ağzımdaydı. Kül tablasına bıraktım.
"Çocuk gibi konuşmak yakışmıyor sana. Hayatında bir kere olsun gerçek bir şey söyle. Hayatın söylemek istediklerinin etrafında dolanarak geçti."
Sigaramı aldım. Bir nefes çektim. Kalktım yerimden. Böyle konuşmalarda zamanlama önemlidir. Doğru zamanda doğru hareketi yapmak, konuşmanın etkisini katlayabilir. Ve doğru hareket kalkmaktı.
"Kendine bile dürüst olamıyorsun. İki tane afili cümle kurmak seni yazar yapmaz. Ya hayatında bir kere olsun gerçek bir şeyler söyle ya da siktir olup gidelim."
Kafasını kaldırıp bana baktı.
"Çok fazla sözün yok değil mi elinde? Aynı cümleleri değiştirip değiştirip kullanıyorsun. Ve hayır ayağa kalkmak doğru hareket değildi. Ama bunu konuşmak için burada değiliz.
"Benim bir çocuk olduğumu unutuyorsun hep. Her yanlışında yanıma gelip bunları duymak istiyorsun. Hala buralarda bir yerde olduğumu bilmek istiyorsun. Yaptığın şeylerin önemli olmadığına, hala derinde bir yerlerde masum olduğuna inanmak istiyorsun. Ve benim görevim de seni buna inandırmak. Çünkü hayata tutunmak için başka bir yolun yok. Gerçek olmadığını biliyorsun. Gerçek olmadığımı biliyorsun aslında. Ne kadar uğraşırsan uğraş unutamıyorsun. Beni öldürdüğün günü unutamıyorsun. Masumiyetini kaybettiğin o ilk seferini unutamıyorsun. Çizginin diğer tarafına, ilk defa geçtiğin o günü de unutamıyorsun.
"Bu yüzden buradayım. Bu yüzden sigarayı yıllar önce bıraktığın halde hala her seferinde kendini sigarayla hayal ediyorsun. Aslında bu yüzden değil. Sadece daha pesimist bir hava katıyor ama konumuz bu değil.
"On yıl sonra bile hala her şeyi hatırlıyorsun. Bütün ayrıntılarıyla hem de."
Neredeyse bitmiş olan sigaramı söndürüp, oturdum tekrar.
"Hava atmak için kullandığım hafızam hayatımdaki en büyük lanetim belki de. Artık hayata tutunmak için bir sebebim var mı onu bile bilmiyorum. Ya da tutunmalı mıyım? Bilemiyorum.
"Sözünü ettiğin umuttan biraz veremezsin sanırım."
"Veremem. Biliyorsun."
"Biliyorum. Düşürüp kırardım zaten muhtemelen."
"Hayır, 'muhtemelen' fazla oldu. Sen de biliyorsun bunu."

13 Kasım 2019 Çarşamba

Tabi ki Biliyorsun

"Çünkü..." dedi. "Bir Cem Adrian şarkısında bulabiliyorum, seni. Gözlerinde, geçmişin acıları, kalbinde biraz umut ve zihninde yankılanan kayıp çocukluğun... Her şey bu kadar işte. Hepsi... Geçmiş... Gelecek... Ve şimdi, bu anın içinde, ikisinin ortasında iki tane kaybolmuş çocuk... Oysa kışın ortasında, sıcak battaniyenin altında olmak gibiydi, bir zamanlar seninle olmak."
Böyle sahnelerde hep sigara vardır. Aslında olmaması lazım ama hep vardır. Alışkanlık, yeraltı edebiyatı falan işte. Sigaramdan bir nefes aldım.
"Hepimizin içinde acılar, anılarla birleşmiş; kurtulamıyoruz. Bir sahnede, bir rol almışız. Rol üzerimize yapışmış. Kendimizi ana karakter sanıp son sahnedeki mutluluğu bekliyoruz. Fark edemediğimizse o mutlulukları zaten yaşamış olmamız. Tonlarcasını belki de.
Hayatımızdaki binlerce küçük hikayede, binlerce mutluluk yaşadık. Ve aptal filmler yüzünden fark edemiyoruz. Oysa bütün sonlar hüzünlüdür. Bu yüzden bütün güzellikleri unutup sona üzülüyoruz. Hatta bu yüzden başlıyormuş gibi biter mutlu sonla biten filmler. Çünkü sonrası yoksa mutluluk da yoktur. Ama konumuz bu değildi."

"Doğru, konumuz bu değildi. Peki, konu neydi?"

"Bütün sonlar hüzünlüdür. Bu da bir son. Acıtacak, çok acıtacak ve çok da zaman alacak. Ama güneşli bir sabaha, senin acınla değil, senin anınla uyanacağım. O zaman sadece mutlu bir anı olacaksın."

"Bitti mi?"

"Çok önceden bitmişti zaten. Sadece bazen... Hayır çoğu zaman, kabullenmek çok uzun sürüyor. Kimse kaybettiğini kabullenmek istemiyor. Kimse birinin onu istemediğini bilmek istemiyor. Bu yüzden herkes birbirine aşık ama kimse kimseye gerçekten hissettiklerini söyleyemiyor."

"Gerçek miydi? Yoksa biz de, diğer aptallar gibi, kafamızda kurduğumuz dünyada, hayallerimizle mi seviştik?"

"Fark eder mi artık? Artık aynı hayali bile paylaşamayız."

"Peki en kötüsünü de söyle de bitirelim, o zaman. Çünkü söyleyeceksin, biliyorum. Galiba en kötüsü bu zaten. Daha ağzından çıkmadan söyleyeceklerini bildiğin birinin, tamamen yabancı olması... Ama yine de söyle sen onu, bu sefer ben söylemeyeceğim, senin yerine."

"En kötüsü de sokakta yürürken yeni bir yer gördüğümde 'Buraya kesinlikle onunla gelmeliyim.' dedikten sonra artık senin olmadığını fark ettiğimde yaşacağım hayal kırıklığı olacak. Bunu biliyorum. Bunu neden biliyorum, biliyor musun? Tabi ki biliyorsun."

1 Kasım 2019 Cuma

Değirmenler

-Değirmenler.

-Yel Değirmenleri? Don Kişot?

-Yok. Bu herkesin söylediği ama kimsenin dinlemediği mükemmel şarkı.

-Neden?

-Çünkü sen, ben değirmenlere karşı, birer yitik savaşçıyız.

-Doğru. Zırhı paslanmış bir kahraman gibiyiz. Bunca yıl sonra, geldiğimiz noktada, girdiğimiz bütün savaşları kaybetmişiz.

-Her kazandığımızı sandığımızda daha çok dayak yemişiz. Ve zafere gittiğini düşündüğümüz her yolda bir bataklığa saplanıp kalmışız.

-Ve şimdi, burada, en büyük savaşın öncesinde, birbirimizi yıllardır arıyor olmanın yorgunluğuyla, bekliyoruz.

-En güzel sessizlik bu olsa gerek. Uzaktan bugüne kadar gördüğün en büyük fırtınanın geldiğini görmek ama bulunduğun yerde henüz yaprak oynamıyor olması...

-Son bir kez, sakin ve sessiz bir gece geçirelim. Bundan sonra tetikçe geçireceğimiz her gece, bu mükemmel geceyle anlam bulsun kendine.

-Bütün kaosun ortasında, birbirimize sımsıkı sarılmışken, tekrar bu geceki gibi yıldızları görebilmenin hayaliyle hayatta kalacağız.

-Belki bundan da sağ çıkarız ve bir gecemiz daha olur, birlikte yıldızları izlemek için.

-Belki de.

-Muhtemelen olmaz.

-Hayır, muhtemelen olmaz.