31 Ekim 2013 Perşembe

31.10.2013

Yine bir Cem Adrian şarkısıyla yolum buraya düştü.
Son sigaramı şimdi mi içsem yoksa geceye mi saklasam ikileminde boğulurken hayatımı düşündüm.
Ne kadar kararsız olduğumu farkettim.
Marketten cips alırken bile hangisini alsam da diye 1 saat düşündüğümü farkettim.
Ve her ikilemin sonunda hep kötü olanı seçtiğimi de farkettim.
Bu arada dayanamayıp sigaramı yaktım.
Umarım bu da pişman olacağım seçimlerden biri değildir.
21 yaşındayım ben. Çoğu zaman daha küçük gösterdiğimi söylüyorlar.
Ama ben kendimi 70 yaşında biri gibi hissediyorum.
Sanki yaşayacağı her şeyi yaşamış da artık dinlenmeye çekilmiş gibi.
Yaşam gücümü emen bir şeyler var, bulamıyorum bir türlü.
Hep depresif şeyler yazıyorum.
Belki önce kafa yapımı değiştirip pozitif bakmalıyım olaylara.
Belki ondan sonra hayatımı değiştirmek için bir şeyler yapabilirim.
Bir de bana sorumluluğu öğretecek birine ihtiyacım var.
Ders çalışmanın, derslere gitmenin gerekliliğini anlatacak birine...
Çünkü üniversiteye gelene kadar gayet başarılı bir öğrenciydim ve hiç gerek olmamıştı bunlar bana.
Küçükken hatta üniversiteye gelene kadar hiç ders çalışmama gerek olmamıştı ki. Ödevleri yapmazdım evde pek ders çalışmazdım ama notlarım iyi olduğu için kimse bir şey demezdi. Keşke deselerdi.
Şimdi bulunduğum yerde o zaman ders çalıştırsalarmış diyorum zorla.
Neyse şimdilik bu kadar gelecek sefere kadar güle güle.

29 Ekim 2013 Salı

30.10.2013

Hayat sanki hiç yaşadamadığım tecrübelerden oluşuyormuş gibi bazen.
Bazen de sanki her şeyi denemişim de geriye ne kaldı modunda.
Sevmek istiyorum önüme ilk çıkan adamı ama sevmeyi de öğrenemedim ki hiç.
Sanki ayrılık acısı yaşıyormuşum gibi hiç sevemeden hem de.
Kafamın içinde o kadar çok kişi var ki.
Büyük bir savaş var aslında geleceğimle ilgili.
Herkes bir şeyler söylüyor kafamın içinde.
Bense çaresiz... Yapayalnız çoğunlukla.
İnsanlar hep yüzeydeler. Sadece gördükleriyle ilgililer.
Bense boğuluyorum. En derinde belki de...
Kulağımda kulaklık var hep. İnsanlar merak edip sormuyuor bile neden bu kadar müzik dinlediğimi.
Bir gece daha bitti ve güneş doğuyor.
Bir gece daha uygusuzluk, sigara ve kahveyle bitiyor. Bir de bira... O olmazsa olmaz çünkü.
Hepimiz bakıyoruz ama ne sanırım ne kadar az görürsek o kadar mutlu oluyoruz.
Hepimiz yaşıyoruz ama sıradan yaşayanlarımız daha mutlu be sanki.
İnsanlar uyuyor, uyanıyor, işe, okula gidiyor. Ben uyuyamıyorum. Uyanamıyorum. Ne zaman uyuyup ne zaman uyanık olduğumu da farkedemiyorum artık aslında rüyalarım yüzünden.
Ya iki tane kişiliğim varsa uyuyunca bunları yazan kişiden haberi olmayan biri ortaya çıkıyorsa diye düşünüyorum bazen. Sonra acaba neler yapıyor diyorum. Acaba mutlu mu? Belki de benim yıllar önce unuttuğum asıl kişiliğim odur diyorum kendime. Belki de bir gün tanışırım onunla.

25 Ekim 2013 Cuma

26.10.2013

Acıyor. Kalbim acımıyor sadece. Bütün vücudumda hissediyorum acıyı. Bazen yürürken ayaklarım boşalıyor düşüyorum. Kimse görmüyor. Kimse farketmiyor bile neler çektiğimi.
Bazen ağlıyorum. Bazen onu bile yapamıyorum.
Bazen çok sıkılıyorum mesela. O kadar sıkılıyorum ki sıkılmak bile sıkıcı geliyor.
Bazen birini düşünüyorum. Sonra imkansızlığı geliyor aklıma. "Kendini acınacak hale düşürüyorsun." diyorum kendime.
Bazen istiyorum ki herkes beni tanısın. Bazen de bir gökdelenin en üst katında tek başıma senelerce kalmak istiyorum.
Bazen mutlu olduğumu sanıyorum. Sonra hayat hatırlatıyor bir şekilde dertlerimi, "Mutlu değilsin sen." diyor. "Bunlar sadece yanılsama."
Bazen alıyorum elime kalemi, bazen yazıyorum, bazen onu da yapamıyorum ben.
Eskiden spor yapardım, ben resim çizerdim, gitar çalmaya çabalardım. Çabalardım, denerdim, zorlardım şartları. Şimdi sadece nefes alıyorum. Aslında onu da çoğu zaman ben yapmıyorum, vücudum zorunda olduğu için yapıyor sanırım.
Biriyle konuşuyorsun, zannediyorsun ki hep yanında olacak zannediyorsun ki o da seni seviyor. Ama sonra farkediyorsun ki sen aramadığın zaman aklına bile gelmiyorsun.
Başka bir yönden bakarsak da bazen biri geliyor seni seviyor gerçekten seviyor seni ama sen sevemiyorsun, ne kadar iyi, yakışıklı, tatlı, uzun boylu veya kaslı olması hiçbir şeyi değiştirmiyor. Sevemiyorsun işte. Ama o seviyor hem de kendinden nefret etmeni sağlayacak kadar.
Bense oturmuş Cem Adrian dinleyerek ağlıyorum çoğu gece olduğu gibi.